the_cantan yazdı:Yani bir tonmayster ın müziğin yapımcısı icrası olmadığı hatta üretilen müziğe katkısı olmadığı, kayıtları kötülediği vb. iddia edilir, kapışılır durulur.
Tonmayster, ya da bizim kullandığımız terim ile ses mühendisinin kayıtları kötüleştirmesi diye bir durum olamaz, zira ses mühendisinin en öncelikli hedefi, sesin sonik kalitesini belli bir standardın üzerinde tutmaktır. Ses mühendisliği eğitimi almamış bir sanatçının kendisini stüdyoya bıraksan bırak kendisine albüm yapmayı, iki tane cihaz açıp bir CD dahi dinleyemez o düzenekte. Yani sanatçının kendisinin kendi müziğinin kaydına daha fazla zararı olur tek başına.
O süreçte bir çok gerekli pozisyon vardır, herkes kendi sorumluluk alanında hareket eder. Hepsinin de sürece katkısı vazgeçilmezdir, bir tanesinin başarısızlığı son ürünü etkiler.
Burada bir müzik eserinin ortaya çıkabilmesi için gerekli personel pozisyonlarını bilmeden konuşmamak lazım. Bir müziğin kayda dökülebilmesi için şu personele ihtiyaç vardır, işlem sırasıyla verelim:
- Besteci
- Sanatçı ve performans ekibi
- Finansör (buna İngilizcede Executive Producer denir, bizde Yapımcı deniyor ama sıkça prodüktör ile karıştırılıyor, zira parayı koyanın hemen prodüktörlüğe de soyunduğu oluyor)
- Prodüktör (yani müziğin son ürün olarak hangi noktada olması gerektiği, performansın/ekipmanın/personelin/bütçenin o hedefe uygun olup olmadığı, nasıl harcanacağına karar veren)
- Aranjör (Düzenlemeci; prodüktörün çizdiği hedefe göre hangi enstrumanın nerede ne çalacağını tayin eden ve kağıda döken)
- Ses kayıt mühendisi ve teknik ekip (prodüktörün ne istediğini çok iyi anlayıp havaya çizilen sonik resmi hoparlörlerden getirmekle görevli insanlar)
- Miksaj mühendisi (kanal kaydı biten prodüksiyonu bir tema içerisinde sürekliliğini ve havasını koruyarak, ve hatta kendi ruhundan üfleyerek iki kanalda canlandıran insan)
- Mastering mühendisi (bitmiş miksi onaylayan bağımsız kulak, gerekirse piyasada yan yana çalınacağı diğer müziklerle yarışabilecek şekilde seviyelemesini yapan insan)
Bu rollerden bir ya da birkaçını aynı kişi üstlenebilir, ya da her birini farklı kişiler üstlenebilir, ama neticede bunların hepsi birbirinden ayrı meziyet, bilgi ve tecrübe gerektiren pozisyonlardır.
Diğer pozisyonların sanatçının sanatını bozduğu konusundaki iddiaları ciddiye bile almaya gerek yok. Hayatında bir enstruman kaydı almadan koltuğundan geyik yapanların ileri geri konuşmalarıdır onlar.
O tip iddialara en güzel yanıt, çıkardığı "London sound" ile dünya müzik prodüksiyon tarzlarına tarz katmış Trevor Horn adlı bir prodüktör amcanın söylediği bir sözdür, İngilizcesi de aklımda ama Türkçesini yazayım:
"Prodüktörün görevi müziği satılabilir hale getirmektir. Yoksa satmayan albümleri müzisyenler de kendi kendilerine kaydedebilirler."
Herkesi ait olduğu yere koyan bir sözdür ve Trevor Horn'un da böyle bir tanımda bulunmaya hakkı, o koltuğundan konuşanlara göre de bayağı bir fazladır. Merak ediyorsanız adamın ne yaptığını Google'dan bir araştırabilirsiniz. Her okuduğunuz satırda "aaa bunu da o mu yapmış? Bunu da mı o yapmış? Pes artık bunu da???" dediğinizi farkederseniz şaşırmayın

Ben küçük bir örnek vereyim. 80'lerin ikon olmuş bir şarkısı.
Bu Trevor Horn'a getirilmeden önceki hali:
http://fizy.com/s/13g8ykBu da Trevor Horn'un eli değdikten sonraki hali:
http://fizy.com/s/103tf3Hangisi başarılı olurdu, ve oldu?

Böyle örnekler çoktur. Hatta başarılı olmuş her şarkı nerdeyse böyle bir örnek olabilir.
Kesinlikle müzisyenlerin kendileri de pekala satmayan prodüksiyonlar yapabilirler

O yüzden öyle ileri geri konuşanlara bakmayın siz.
@Öztürk lambalı amplilerin, PA ampliler karşısındaki yavaşlamasının çıkış trafosunun marifeti olduğunu varsayabilir miyiz?
Lambalı amplilerin "solid state" ampliler karşısında yavaşlaması demek istedin sanırım. Zira PA ampli terimi bir topolojiyi yansıtmaz.
Her halükarda, çıkış trafosu niye yavaşlatsın canım? Trafo indüktif bir eleman olduğu için illa ki bir phase shift'e sebep olacaktır, ama bu her iki kanalda da tüm frekans bandında aynı miktarda eşzamanlı olarak gerçekleştiği sürece bir sorun yaratmaz. Eğer bir mikserde sesin bir kopyasını Aux'lardan dışarıda bir yerlere gönderip bir takım efekt cihazlarından geçirip sonra tekrar onu Aux Return'lerden geri getiriyor ve ana sese karıştırıyor olsaydık, o faz kaymalarının comb filter etkilerinden bahsedebilirdik, ki onlar bile pro cihazlarda göz ardı edilebilir oranlardadır, hatta çoğu zaman "aletin karakteri" olarak adlandırılır geçilir. Doğayla savaşıyorsun orada, mükemmele ulaşamamak çok normal.
Onun dışında yavaşlama deyince slew rate, gain range ve bandwidth ilişkisini anlıyorum ben. Yani... koy bir lamba yarıiletken ile solid state bir yarıiletkenin test değerlerini yan yana, bir de giriş ve çıkış trafolarının kazanç doyum eğrisini koy yanlarına, içinde kullanıldıkları devredeki gain staging'i incele, sesin neden nerede yavaşladığını görebilirsin. Bu sadece trafoya bağlı birşey değil ki?
Yani, ses hattının üzerine koyduğun her kondansatör de sinyalin üzerinde bir faz kaymasına sebep olur. Kaldır kaldırabiliyorsan kondansatörleri o zaman. DC'yi nasıl bloke edeceksin?
Servo tasarımlara gitmen lazım. Onda da çıkan ses seni memnun eder mi etmez mi ona bakman lazım, zira tek karar verici istatistikler değil orada. Ne var ki beğeni kuralları sürekli değişir ama imalat kuralları asla değişmez. Yine dönüp dolaşıp matematiğe ihtiyaç duyacaksın devre tasarımında. O yüzden elemanların bireysel karakteristiklerine ve birbirleri ile aynı devrede nasıl etkileşimlere girdiklerine bakmak lazım.
Yani... Jensen bir input trafosu yapıyor, 10Hz'den 120kHz'e kadar cetvel gibi bir cevabı var. +26dBu da headroom veriyor. Bir çıkış trafosu yapıyor, 600Ω : 600Ω , 220kHz range var, 20Hz'de +23dBu sinyal tavanı var. O trafonun sesi yavaşlattığından nasıl söz edebilirsin ki? Bırak consumer level audio'yu, pro-audio sinyal seviyelerinde dahi o trafoyu yükleyebilmek için deli gibi kastırman lazım. Koskoca bir mikserin 48 kanal +4dBu standartta sesini topluyorsun üzerinde de overdrive olmuyor trafo. O performansı verebilecek transistör ya da lamba bulman için dahi bayağı bir uğraşırsın.
Ama kötü trafo kullanıyorsundur, phase shift yaşıyorsundur, frekans aralığının uç noktalarında roll-off yaşıyorsundur, o başka. Doğru elemanı doğru yerde kullanmayınca o problemler her yerde olur. Yani ben opamplardan olan tecrübemi söyleyeyim. Bazan devreyi açıyorum, içinde NE5532 var, kağıt üzerinde daha hızlı daha iyi verileri olan bir opampla değiştiriyorum, ama netice farketmeyebiliyor, ya da bazan sonik olarak daha kötü olabiliyor. Daha iyi de olabiliyor. O tamamı ile opampın etrafındaki devrenin nasıl kurulduğu ile alakalı.
Pro audio'da klasikleşmiş bazı tasarımlar vardır mesela, mikrofon preamplileri. Neticesini duysanız "Allahım böyle bir güzellik olabilir mi?" diye oturup ağlarsınız, bir tane edinebilmek için de kanalına 4-5 bin doları gözden çıkarmanız gerekir. Ama için açar bir bakarsınız, bir 2N3055, 10 tane BC184, bir avuç %5 karbon direnç, bir torba dolusu %20 kondansatör, mercimekler gırla... ne olduğunu bilmeden o kart elinize düşse "ne bu hurda?" diye çöpe atarsınız. Devre tasarımı da "textbook". Yani herhangi bir elektronik kitabını al aç, standart Class A topoğrafisi. Ama bütün olay giriş ve çıkış trafolarında ve aradaki devrenin gain staging'inde.
İstediğin kadar daha iyi transistörler, daha iyi devre elemanları kullan, evet istatistiki olarak daha iyi bir mic pre oluyor, ama "o" olmuyor.
Sizin de o dinlerken "reprodüksiyon kalitesi"nden bahsettiğiniz o sesler, işte o tip kritik seçimler neticesinde kaydediliyor kaynağında.
M.
En son M Öztürk tarafından, 26 Ağu 2009, 12:59 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 değişiklik yapıldı.